Büyüklerimizin “illa edep illa edep” sözünün anlamını burada daha iyi anlıyorum. Anne babamın küçük yaşlarda bana kazandırmaya çalıştığı edebin önemini çok daha iyi anlıyorum. Her işin başı edep!
Farklı tenden, farklı ülkeden, farklı mezhep ve farklı bilgi seviyesinden binlerce insan var burada. Mescidi Nebevi’deyiz. Kemali edep ile diz çöküp Allah Resulünün mescidinde, O’nun misafiri olduğumuzu hatırımızdan çıkarmadan oturuyoruz. Ev sahibine karşı bir kusur işlemekten son derece sakınıyor, iyi bir misafir olmaya çalışıyoruz.
Herkesin aynı bilinçte olmadığını görüyoruz. Bizler Mescidi Nebevi’de ayaklarımızı uzatıp asla oturmuyoruz. Ayaklarını edebe mugayir bir şekilde Allah Resulü’nün kabrine veya kıbleye uzatan insanlar gördüğümüzde yüreğimiz burkuluyor. Bu güzel mekânda bunlar olmaz diyoruz. Anne babamızın yanında bile ayağımızı uzatamazken burada olmaz diyorum. Fakat onları kınamıyor, onlara dua ediyorum bu hatalarından vazgeçsinler diye.
Ya mescidde yüksek sesle konuşanlar. Rabbimizin “Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin” (Hucurat, 2) emri ilahisi aklıma geliyor. Bu ayet geldiğinde sahabeden Sabit b. Kays radiyallahu anh yüksek sesli bir insan olduğu için mescide bir süre gelmemişti. O güzel insanların hassasiyetini bizim de yakalamamız gerekir.
Burası kemali edebe riayetin en fazla gösterileceği yer olması gerektiğini düşünüyorum.
22 Aralık 2006 – Medine