Ebu Hureyre radıyallâhu anh anlatıyor: “Resulullah (a.) buyurdular ki: “Kim Allah’a ve ahirete inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah’a ve ahirete inanıyorsa komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun. Kim Allah’a ve ahirete inanıyorsa hayır söylesin veya sükût etsin.”
Bizler Asr-ı Saadet’te yaşayacak olsaydık ve Peygamber Efendimiz bu sözleri bize söyleseydi, nasıl davranırdık? Sahabe Efendilerimiz gibi “anam babam sana feda olsun ya Resulullah” mı derdik, yoksa bugünkü anlayışla bu sünnet deyip geçiştirir miydik? Tabi ki emredersin Efendim der ve gereğini yapardık. Peygamberimizin aramızda bedenen olmaması O’nun hükümlerini düşürmez. Bu sözler bize özel olarak söylenmiş gibi, sanki ilk duyan bizmişiz gibi hareket etmeli, gereği ile amel etmeliyiz. Hatta bunun bize bir emanet olduğunu, diğer insanlara bunu ulaştırmamız gerektiğini görev bilmeliyiz.
Komşumuza maddi iyiliklerin yanı sıra yapacağımız en büyük iyilik, İslam’a çağırmak ve uhrevi hayatına katkı sağlayacak iyiliklerde bulunmaktır. Bilmeyen, amel etmeyen bir komşumuza karşı tebliğ görevimiz olduğunun bilincinde olmalıyız.