Geceyi ve gündüzü yaratan, doğayı bir nizama koyan Allah, elbette insanı da bir düzene koyacak, bir yaşam standardı belirleyecektir. Bu yaşam şeklinin kanunlarını Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bize örneklerle göstermiştir. Bu konuda örnek, İbrahim aleyhisselamın misafirperverliğidir. Hayatımıza rehber olan İbrahim aleyhisselamın misafire davranış şekli şöyle anlatılmaktadır:
“Sana İbrahim’in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: “Selam” demişlerdi. O da: “Selam” demişti. “(Haklarında bilgim olmayan) yabancı bir topluluk.” Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); “Yemez misiniz?” dedi.” (Kur’an-ı Kerim, Zariyat, 24-27.)
Bu ayet bize misafirin nasıl ağırlanacağının yanı sıra ikramın nasıl yapılacağını haber vermektedir. Biz burada ikram seçilmesi ve yapılması üzerinde duracağız.
“Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip….”
İbrahim aleyhisselâm misafirine ikramı sezdirmeden yapmıştır. Misafire sorduğumuzda ya utandığından ya çekindiğinden ihtiyacını söyleyemeyecek, hatta ev sahibine zahmet vermemek için açlığını söylemeyecektir. Bu ayet bize misafire sormadan, onun ihtiyacı olduğunu düşünerek hareket etmemizin doğru olduğunu göstermektedir.
“…çok geçmeden…”
Misafir ile ilgilenme ve yanında vakit geçirmek, ona verilen değeri gösterir. İkramın hızlı yapılarak misafir ile birlikte olmak misafiri memnun eder.
“….semiz bir buzağı ile (geri) geldi “
Misafire ikramda en makbul yiyecek ettir. Etin en güzeli genç hayvandan elde edilir. Buzağı, kuzu gibi hayvanların etleri lezzetli ve yumuşak olur. Yiyen insana zahmet vermez. Bu sebeple misafire zahmet vermeyen makbule geçecek bir ikramda bulunmak gerekir.
İkram, misafirin isteğine göre değil, evinde bulunanın en iyisinden yapılır. Her aile kendi bütçesine göre en güzelini ikram etmelidir. Bir fakirin kuzu ikram etmesi misafiri mahcup duruma düşüreceği gibi bir zenginin de kuru ekmek ikram etmesi cimriliktir.
“Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); “Yemez misiniz?” dedi.”
Misafir sofraya buyur edilir, rahat yemesi konusunda güzel sözler söylenir. Aşırıya kaçarak sürekli ye-ye diye de rahatsız edilmez. Misafirde ölçüyü kaçırmadan yemeli, fazla yememelidir. Önüne konan kadar yemeli daha yok mu diye ev sahibini zor durumda bırakmamalıdır.
Hz. Ebu Hureyre radıyallâhu anh anlatıyor: Resulullah (a.) kâfir bir misafir ağırlamıştı. Derhal onun için bir keçinin sağılmasını emretti. Keçi sağıldı. Kâfir sütünü içti. Sonra diğer bir keçinin daha sağılmasını emretti. (Adam doymadı). Bu suretle tam yedi keçinin sütünü içti.
Adam yatıp, sabah olunca Müslüman oldu. Resulullah (a.) bir keçi sağılmasını emretti. Sütünü adam içti, sonra ikinci bir başka keçi daha sağıldı. Fakat bunun sütünü tamamen içemedi. Bunun üzerine Resulullah (a.): “Mü’min bir mideye içer, kâfir ise yedi mideye içer.” buyurdular.”
Ebu Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor: Resulullah (a.) buyurdular ki: “İki kişinin yiyeceği üç kişiye de yeter. Üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter.”
Müslim ve Tirmizi’den gelen bir diğer rivayet Cabir’den olup şöyledir: “İki kişilik yiyecek dört kişiye de yeter, dört kişilik yemek sekiz kişiye de yeter.”
İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “(Bir zat) Resulullah’ın (a.) yanında öğürmüştü, ona:
“Öğürtünü bizden uzak tut. Zira, dünyada insanların en çok doymuş olanları, Kıyamet günü en çok aç kalacak olanlardır.” buyurdular.”
Mikdam İbnu Ma’dikerb radıyallahu anh anlatıyor: Resulullah (a.) buyurdular ki: “Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak (nefsinin galebesiyle) illa da (mideyi doldurma işini) yapacaksa bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine (tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın).”