Gönlüm bu önemli günü daha iyi geçirebilecek, Arafat’ı daha iyi anlayan, daha fazla feyiz alabilecek bir yer istiyordu. Bu istek ve arzu ile çadırımdan çıktım.
Türkiye hacılarına ayrılan tüm bölgeyi gezdim. Bir nokta beni kendine çekti. Burada sohbetler çeşitli dillerde yapılıyordu. Belli ki İslam’ın evrenselliğini kavramış insanlardı bunlar.
Ve sohbetleri gözyaşları ile geçiyordu. Ağlıyorlar ve ağlatıyorlardı. Doğru yere gelmiştim. Arafat, gözyaşı yeri olmalıydı. Arafat Meydanı yakarma yeri olmalıydı. Ve burası öyle idi.
Burada insanlar sadece kendilerini, sadece kendi mezheplerini, sadece kendi ırklarını düşünmüyor, tüm İslam âlemine dua ediyorlardı. Ümmet bilinci tam idi. İşte Arafat bu diyordum, parçalanmamış, ayrılmamış, tek ümmet.
29 Aralık 2006 / Mekke-Arafat