Temmuzun sıcak günlerinden bir gün, alt katı lokanta olan bir apartmanın ikinci katında bir öğrenci evi, aşağıdan gelen yemek kokuları içerisinde evde karnı aç iki öğrenci…
Üniversite yeni bitmişti, tüm arkadaşlar memleketine dönmüştü. Arkadaşım staj için şehirde kalmış, bense okul sonrası hemen işe başlayacağımı düşünen ailemin yanına dönememiştim. Onları sukutuhayale uğratmak istemiyordum, zira aileme göre üniversiteyi bitiren hemen işe başlıyordu.
Okul bitmişti bitmesine ama iş bulmak, işe başlamak, memur olmak bana çok uzaktı.
İki arkadaş öğrenci evinde kalıyorduk.
Babam her ay 200 lira gönderirdi, şimdi okul bitmişti, artık para göndermiyordu. Daha doğrusu ben isteyemiyordum.
İstesem, kardeşlerimin nafakasından kısar, gönderirdi. Ama benim istemeye yüzüm yoktu, karnım açtı lakin isteyemiyordum.
İsteyemememin bir sebebi elbette var:
Üniversite son sınıfında üç arkadaş, dolmuşçuluk yapan bir arkadaşın evinde kalmıştık. Okulların açık olduğu bir gün telefon çalmış, babamla konuşmuştum.
Babam, “sen üniversiteyi bitirirsen bir ekmek yiyeceğiz oğul”, demişti.
Babamın bu sözleri karşısında dilim tutuldu, gözlerim doldu, dizlerim titredi…
Telefonu kapattım, ağladım, ağladım…
Babamın çok beklentisi vardı, yirmi iki yıldır emek veriyordu bana, sanıyor ki her üniversite bitiren iş sahibi olacak, hemen maaş alacak, annesine babasına bakacaktı.
Babamın bu beklentisi omzuma çok büyük bir yük yüklemişti.
Cebimizdeki son para ile biraz peynir, bir ekmek alıp akşam yemeğini hallettik. Sabah ola hayrola deyip beden gözümüz ile istirahate, gönül gözümüz ile geleceğin hayali ile gecenin sessizliğine daldık.
Güne başladığımızda bir ekmek paramız yoktu. Artık mutfakta yiyecek bir şeyimiz de yoktu, günler öncesinden tüpümüz de bitmişti.
Mutfağımız tam takır da olsa Rezzak olan Allah’ın kulları olduğumuz için içimiz çok rahattı. Mevla’m kulunu hiç aç kor mu? Koymaz elbet. O’nun, rızkı nereden nasıl vereceği sual olunmaz.
Paşa Camiinin ve Meydan Camiinin çifte ezanını dinleyerek sokağın sıcaklığından caminin serinliğine, huzura girdik. Öğle namazını eda ettikten sonra iki arkadaş dükkânların gölgesinden ikindi vaktine kadar caddelerde dolaştık. Yürürken, açlığımızı, yiyecek bir şeyler bulmamız gerektiğini, bundan sonra ne yapacağımızı konuşuyorduk.
Öğlenin bunaltan sıcaklığı ikindinin serinliğine bıraktığında Ömer abinin selamı da içimizi serinletti.
Ömer abi, halimizi hatırımızı sordu, ayaküstü bir süre muhabbet ettik. Arkadaşım, Ömer abiye evde yiyecek bir şey kalmadığını söyledi. Ömer ağabey de hemen karşımızdaki şekerlemeciye girerek bize beş kg tahin helvası aldı. Az buz değil tam beş kilo, ye ye bitmez 🙂
Evde otursa idik Rabbimizin gönderdiği bu helva rızkı kendi kendine gelir miydi? Rızık için en azından yolda yürüyerek de olsa bir çare aramak, gayret göstermek gerekmez miydi?
Tahin helvası yüzümüzü bir nebze güldürmüş, içimizi rahatlamıştı.
Laikin bu helva sade yenmez ki, yanına ekmek lazım. Bizde ekmek parası yok ki! Ömer abiye bunun yanına ekmek lazım diyemedik.
Teşekkür edip, helvayı alıp öğrenci evinin yolunu tuttuk.
Yazın sıcağında şıralı bu helva içimizi yakması gerekirken aksine ferahlattı. Bir helva bu kadar mı lezzetli olur! Ekmeksiz de olsa yedik, karnımız doymuştu.
Akşama karnımız aç girmeyecektik. Karnımız doymuş, gözümüzün önü ışımıştı.
Şehrin üzerine gecenin karanlığı çökmek üzere iken kapı çaldı. Gelen üniversiteden arkadaşımız Fatih’ti.
Elinde bir tepsi, tepsi küçük olur, bu biraz büyükçe, bir leğen. Leğenin içi un helvası dolu, bu, günün ikinci helvası. Bir yakını vefat emiş, kalan helvayı öğrenci evine getirmişti. Sabah karnımız açtı, akşama beş kilo tahin helvası, bir o kadarda un helvamız vardı.
Mutluyduk, ama ekmeğimiz yine yoktu. Olsun, en azında helvamız var!
Tabii, Fatih’e de diyemedik ekmeğimiz yok diye. Ömer abiye de Fatih’e de desek bize ekmek alırlardı ama kendi nefsine bir şey istemek dünyanın en zor işi!
Artık bir tahin helvası bir un helvası yiyerek günlerimiz geçiyordu.
O gün bu gündür tahin helvasını da un helvasını da severim 🙂
Bir babamı, bir Ömer ağabeyi, bir Cihad’ı, bir de Fatih’i unutmadım.
O gün bugündür Rabbim çok daralttı ama hiç bunaltmadı. Ne zaman daralsam katından ya helva gönderdi ya da helvacı…
Daraltan ama bunaltmayan Rabbime hamdolsun.