Gözlerimi kapatıp o günkü olayları düşündüğümde kendimi o mekânda, o anda hissediyorum. Bir film şeridi gibi olaylar gözümüzün önünden geçiyor. Olayları ve o güzel insanları tek tek hatırlıyorum.
İlk, Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh Efendimiz aklıma geliyor. Tüm malını mülkünü hatta üzerindeki elbisesini bile Allah yolunda vermiş ve hasıra bürünmüş halini hatırlıyorum. Ve tüm meleklerin hasıra bürünmesi! Ne güzel insan, ne güzel dost!
Sonra Hz. Ömer radiyallahu anhanın Peygamberimizin vefatını kabullenememesi geliyor gözümün önüne. Kolay mı en sevgilinin ölümünü kabullenmek. Hz. Musa gibi Rabbimizle görüşmeye gitti gelecek diyordu adil Ömer radiyallahu anh ama gerçek bu değildi. Sonrasında Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh Efendimizin hutbesi…
Hz. Fatıma radiyallahu anha geliyor aklıma. En sevgilinin en sevgilisi, Resul’e ilk kavuşan güzel insan. Elleri nasırlı, 26 yaşında bu dünyadan ebedi dünyaya göçen Efendimizin can kızı…
Meleklerin bile hayâ ettiği Hz. Osman Efendimiz geliyor aklıma. Allah Resûlulunun “Meleklerin hayâ ettikleri bir kimseden, ben nasıl hayâ etmem” buyurduğu, iki nur sahibi (zinnureyn) Peygamber damadı.
Cesur ve yürekli insan Hz. Ali radiyallahu anh Efendimiz geliyor aklıma. Zekâsını, bilgeliğini ve cesaretini hatırlıyorum.
Allah’ın kölesi Hz. Bilal radiyallahu anh geliyor aklıma. Her vakit ezanla birlikte onu hatırlıyorum. Allah Resulünün vefatından sonra Medine’ye tekrar gelip ısrarlar üzerine ezan okuması ve ezanı tamamlayamamasını hatırlıyorum. Ve insanın boğazı düğümleniyor… Allah Resulü tekrar hayatta sanki…
Ve şehitlerin efendisi Hz. Hamza radiyallahu anh, Peygamberimizin en zor zamanlarında onun destekçisi olmuş yüce insan. Seni hatırlamamak, senin için göz yaşı dökmemek ne mümkün…
Ve diğer sahabeler ve olaylar tek tek gözümün önünden geçiyor, adeta Asr-ı Saadet’i yaşıyorum. Ve Ya Resul bende senin safındayım, müminlerin yanındayım diye haykırıyorum.
19 Aralık 2006 / Medine