Gecenin karanlığı içine çökmüş, karanlık veri yolunda her kapıyı tıklayıp, kimisi ile eğleniyor, kimisinin şifrelerini, kimilerinin de özel verilerini çalıyordu.
En büyük zevki masaüstündeki verileri kontrol etmek, dosya içerisine girip verileri silmek ya da şaka mesajları bırakmaktı. Adrenalin ve heyecanı aynı anda yaşayıp, gece kendini aydınlığa bırakırken o içini karartarak kendini uykunun kollarına bırakıyordu.
Gündüzleri okulda öğrenci, geceleri bilgisayar başında hackerdı…
Günler günleri kovalıyor, bilgisayar başında her gece yeni bir heyecan yaşıyordu.
O karanlık gecelerden bir gün, kişisel bir bilgisayara girmişti. Her zamanki gibi büyük zevki olan masaüstündeki verileri kontrol ediyordu. Girdiği bilgisayarın adı Gazzeliydi. Merak etti, Gazzeli de ne demekti. Hemen arama motoruna Gazzeli yazıp araştırmaya başladı. Bu bir şehir ismiydi. Karşısına harabeye dönmüş şehir fotoğrafları ve ölen çocuk resimleri çıktı. Resimlere baktı, yüzlerce ölen çocuk resmi karşısında büyük bir ürperti yaşadı. Hemen sayfayı kapatıp hackerlığına devam etti.
Masaüstündeki bir dosya ismi dikkatini çekti. “Kudüs’ü fetheden hacker” Anlaşılan bir hackerın bilgisayarına girmişti, bu onun için güzeldi, merakla dosyayı tıkladı.
Bu bir video dosyası idi, baktı kısa bir video, izleyeyim dedi.
Görüntüde bir konferans salonu, salonda bir konuşmacı ve yüzlerce genç vardı.
Konuşmacı şöyle hitap ediyordu:
“Gençler; vaktin birinde bir marangoz varmış, sanatında mahir bir usta imiş. Mahir bir usta olduğu için de kazancı yerinde imiş ama yüzü pek gülmez, hep dertli dertli konuşur dururmuş.
Marangozun derdi ne para ne pul muş, derdi Mescid-i Aksa, derdi Kudüs’müş.
Mescid-i Aksa bizim üç kutsal mescidimizden biridir. Kudüs, Mescidi Aksa’nın bulunduğu kutsal şehirdir. O zamanlar Kudüs, Hristiyanların elinde, haçlılar işgal etmiş.
Marangoz buna çok hayıflanır, esir edilen Mescid-i Aksa’yı kurtarmak ister, elinden bir şey gelmezmiş.
Gel zaman, git zaman Mescid-i Aksa’yı kurtarma fikri içinde volkan olmuş kaynamış.
Bir gün aklına Mescid-i Aksa için bir minber yapmak gelmiş. Ben marangozum, elimden en iyi bu işi yapmak gelir. Bana sanatımı en güzel şekilde icra edip ahşap bir minber yapmak yakışır, demiş.
Öyle bir minber yapayım ki en güzeli, en estetiği, en sağlamı olsun diyerek işe koyulmuş. Herkese hayranlık verecek bir incelikte sanatını icra ediyormuş.
Marangozhanenin önünden geçenler minberi görüp hayran hayran bakıp bu neresi içindir diye sorarlarmış.
Marangozda, Mescid-i Aksa’ya, Kudüs’e dermiş.
İnsanlar, Mescid-i Aksa esir, minber yapıp da ne yapacaksın, hem götüremezsin de derlermiş. Marangoz da benim görevim sanatımı icra etmek, minber yapmak, herkes işini yapsın, komutanda gitsin Mescid-i Aksa’yı haçlıların elinden kurtarsın, dermiş.
Gün gelmiş minber bitmiş, minber bitmiş ama ünü de tüm çevreye yayılmış, herkes gelip bu minbere bakar olmuş.
Bir gün altı yaşlarında bir çocuk çıka gelmiş marangozhaneye:
Bu ne amca, demiş.
Marangoz, minber; imamların mescitlerde Cuma hutbelerini irat ettikleri yerdir, demiş. Küçük çocuk merak ve heyecanla hangi mescit için bu minber, demiş.
Evladım bu Mescid-i Aksa için, demiş sanatkâr marangoz.
Çocuğun merakı daha da artmış, amca o mescit nerede, demiş.
Evladım, Mescid-i Aksa Kudüs’te, lakin şuan mahzun, Kudüs Hristiyanların işgali altında, demiş ve marangozun göz pınarları boşalmış.
Çocuk marangozun bu içli ağlamasını, Kudüs sevgisini görünce; Vallahi amca ben büyünce komutan olacağım, Mescid-i Aksa’yı esaretten kurtaracağım, Kudüs’ü fethedeceğim, demiş.
O çocuk büyümüş, komutan olmuş. Gün gelmiş, Mescid-i Aksa’yı esaretten kurtarmış, Kudüs’ü fethetmiş, yeminini tutmuş, adını tarihe altın harflerle yazdırmış.
İşte o komutan Selahattin Eyyubi’dir.
Gençler; hanginiz marangoz? Hanginiz komutan? İçinizde marangoz olan var mı? Var elbet. Burada marangozdan kasıt sizsiniz. Kiminiz doktor, kiminiz öğretmen, kiminiz mühendis olacaksınız. Olacaksınız amma en iyisi, en başarılısı olacaksınız.
Mescid-i Aksa siz en iyisi olunca kurtulacak. Siz mesleğinizde başarılı, en iyisi olursanız Allah bize Kudüs’ü verecektir.
Mühendis olacak gençler, bilgisayar mühendisi olacak gençler, yazılım mühendisi olacak gençler sizlere çok iş düşüyor. Çağ, teknoloji çağı, devir demir yumrukla yönetme devri değil parmakla yönetme devri. Zira her şey klavyeye dokunan parmaklarınızın ucundadır.
Öyle bir yazılımcı olun ki benim diyen hackerden daha becerikli olun. Öyle ki sizin bilgeliğinizden, becerinizden, parmaklarınızdan devletler korksun.
Kendinizi bu konuda öyle geliştirin ki Kudüs’ü kurtarmak için tüm füzeleri hackleyin, yönünü İsrail’e çevirin. Çünkü İsrail korkaktır, ancak güçten anlar.
İçinizden çıkacak bir genç, koca dünyayı parmakları ile dize getirebilir.”
İki dakikalık video bittikten sonra hackerın gözünün önünden koca bir tarih geçmiş. Altı yaşındaki çocuğun kendisi olduğunu hayal etmiş, gönlünden bir yemin geçirip, “vallahi hocam ben büyüyünce yazılım mühendisi olacağım ve Mescid-i Aksa’yı kurtaracağım!” demiş.
Karanlıklarda her kapıyı tıklayan hacker artık aydınlandı.
Gönlünden geçeni hayata geçirmek için üniversite sınavına girdi ve kazandı. Üniversitede yazılım mühendisliği okumaya başladı.
Artık geceleri karanlık uğraşlarla değil aydınlık gelecekler için, Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu için çalışıyordu. Gündüzleri öğrenci, geceleri ise Kudüs’ün kurtuluşu için çalışan bir askerdi.
Öyle bir yazılım geliştirdi ki giremeyeceği veri yolu yoktu, adını uğur böceği koydu.
Önce Akdeniz’deki savaş gemilerini hedef aldı. Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın savaş gemilerine böceklerini yerleştirdi.
Ardından Doğu Akdeniz’deki uçak gemilerini ele geçirdi. Artık uçak gemilerinde de böcekler uçacakları günü bekliyorlardı.
Denizaltı gemilerini de ele geçirerek Kudüs’ün denize bakan yüzünü kontrol altına aldı.
Sıra İsrail’in askeri sistemlerini ve savunma sistemlerini ele geçirmekti. Ve bir gecede tüm verilerine sızarak uğur böceğini yerleştirdi.
Her şey hazırdı, artık Mescid-i Aksa’yı esaretten kurtarabilir, Kudüs’ü fethedebilirdi.
Bir Cuma günü gecenin karanlığı aydınlığa dönerken Bismillah dedi ve enter tuşuna bastı. Tüm böcekler daha önceden yüklenen komutları yapmaya başladı. İsrail’in tüm savunma sistemi çökmüş, füzeleri etkisiz hale gelmişti. Akdeniz’de İsrail’i korumak için duran Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın gemileri, füzeleri, uçakları yönünü İsrail’e döndürmüştü.
Dünya neye uğradığını anlayamadı. İsrail’in teslim olmaktan başka seçeneği kalmamıştı.
Dedesi Fatihin gemileri karadan yürüterek İstanbul’u fethettiği yaşta, böceklerini veri yolunda uçurarak yirmi bir yaşında Kudüs fatihi oldu.
Günün ilk ışıkları ile İsrail, tarihin tozlu sayfalarına kaldırıldı. Gazze’nin beton duvarları, dikenli telleri yıkıldı, Müslümanlar akın akın Kudüs’e koştu…