Mescidi Nebevi’de bulunduğumuz sürece gönlümüz sürekli Peygamberimiz’in huzuruna çıkmayı arzu ediyor. Çok kalabalık olduğu için ölçülü bir şekilde selama giriyoruz. O’nun huzurunda kemali edeple duruyor, salât ve selam ediyoruz.
İslam kaynaklarından öğrendiğimiz kadarı ile kabrinde bulunan insan hayattaki insanların konuşmalarını duyar. Bu sebeple o mekânda boş şeyler konuşmuyoruz. Gönlümüzü ve bedenimizi her an O’nunla birlikteymiş gibi tutmaya çalışıyoruz. Ve yine biliyoruz ki Peygamber Efendimiz verilen her selamı alır ve karşılık verir. Ben duyamıyorum ama biliyorum ki bu selamı duyan Allah’ın veli kulları var.
İmanı tam, ibadeti eksik bir kul olarak O’nun güzel sesini duyamayacağımı biliyorum. Ama selamdan geçerken kendinden geçen insanlara yakın durmaya çalışıyorum. Zira bu büyük nimet karşısında heyecanın fiziksel değişimini kardeşlerimde görüyorum. Adeta ben de buradayım dercesine gözü yaşlı insanların yanına sokuluyorum. Ve tüm vücudum bu manevi ortamı hissediyor.
Gözlerinizin yaşını tutamıyorsunuz. Etrafınızdaki her insan sevgilinin huzurunda ağlıyor. Belki onlar, Allah Resulü’ne kavuştukları için sevinç gözyaşı döküyor, ama ben O’na hakkı ile ümmet olamadığım, O’nun sünnetine sahip çıkamadığım için ağlıyorum. Yüzüm yerde, kaldırmak ne mümkün, mahcubum!
Affet ya Resûlullah!
21 Aralık 2006 – Medine – Mescidi Nebevi