Komşu, komşuluğun sınırı ve komşularımız ile ilişiklerimizin nasıl olacağını Rabbimiz bize Kur’an-ı Kerim’de öğretmiştir. Mutlak doğru olan, hayatımızın her aşamasına rehber olan Kur’an’ın bu tavsiyelerine/emirlerine uyduğumuzda dünyada ve ahirette komşuların en güzeline sahip oluruz.
Kur’an’ı doğru anlamada bize tefsir alimlerimiz ve eserleri rehberlik etmektedirler. Bir ayetin ne anlama geldiğini mealinden bakmak doğru sonuçlar doğurmayabilir, doğru olanı tefsirlerimizden istifade etmektir. Müfessirlerimiz ayetlerin nüzul ortamlarını ve sebeplerini tetkik ederek, Peygamber Efendimizin izahları doğrultusunda bizler için Kur’an’ı açıklarlar.
Kur’an-ı Kerim, komşuluktan şu ayetlerde bahsetmektedir:
Nisa Suresi
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlar (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” ( Nisa, 36.)
Fahreddin er-Râzî, Tefsiri Kebir’inde bu ayeti kerimeyi tefsir ederken “on çeşit güzel huy” tabirini kullanıyor. Bunlardan iki tanesi bizim konumuzla ilgili güzel huylardır. Bunlar “yakın komşuya” ve “uzak komşuya” iyilik etmemiz. Diğerleri de bir mü’minin sahip olması gereken önemli ahlaki ölçülerdir. Konumuzla doğrudan ilgili olmadığı için sadece “yakın komşuya” ve “uzak komşuya” tabirleri üzerinde duracağız.
Peygamber Efendimiz, “Komşusunun kötülüklerinden emin olmadığı kimse, cennete giremez. İyi biliniz ki, yakın komşular kırk evdir” buyurmuştur. Zühri bu konuda; “Bu, kırk ev sağa, kırk ev sola, kırk ev önüne ve de arkaya göredir.”
Said Havva, el-Esâs fi’t-Tefsir isimli eserinde, uzak komşunun; Yahudi ve Hristiyan olarak açıklandığını söylemektedir. Bundan şunu anlıyoruz; komşu Müslüman olmasa bile ona iyilik yapmakla emrolunmuşuzdur.
Yaygın görüşe göre “yakın komşu” ile evleri en yakında bulunan komşular, “uzak komşu” ile de nispeten daha uzakta oturanlar kastedilmiştir. İlkiyle akrabalık bağı bulunan, ikincisiyle akraba olmayan komşuların veya ilkiyle Müslüman, ikincisiyle gayri müslim komşuların kastedildiği şeklinde daha başka yorumlar da yapılmıştır.
Birçok âlim, kimlerin komşu sayılabileceğini örfün belirlediği görüşünü tercih etmişlerdir. Bugün komşu denilince ya yaşadığımız köy, mahalle veya site ilk olarak aklımıza gelenlerdir. Ayrıca işyeri ve iş merkezi komşuluklarımız da söz konusudur.
Kurtubî, ayetteki “ihsân” kelimesinin yerine göre komşunun mutluluğunu ve kederini paylaşma, birlikte dostça yaşama, ona eziyet etmeme ve onu himaye etme gibi erdemli davranışları içerdiğini belirtir.
Mâûn Suresi
“Namazlarından gaflet edenlerin vay hâline! Onlar, riya için ibadet yaparlar. en küçük bir iyiliği bile yapmazlar; yapanları da engellerler.” (Mâûn, 4-7.)
Bu surede geçen “mâûn” kelimesi; zekâttır denildiği gibi günlük ihtiyaç olan eşyadır da denilmiştir. Ağırlıklı görüş ödünç verilebilen, günlük kullanılan eşyalardır.
Hz. Ali’ye (r.) göre mâûn’dan kasıt hem zekat hem de zarurî eşyalardır. Abdullah b. Mesud şöyle buyurmuştur: Biz Resulullah’ın ashabı olarak şöyle diyoruz. “Maun’dan kasıt tencere, balta, kova ve ödünç verilen buna benzer eşyalardır.” Ebu Hureyre’den Resulullah’ın bu ayeti şöyle tefsir ettiğini rivayet etmişlerdir: “Bundan kasıt balta, kova ve bunun gibi diğer eşyalardır.”
Müfessirlerin çoğuna göre “mâûn”, komşuların birbirlerine ödünç verdiği ufak tefek eşyalara şamildir. Bunları almakta bir mahzur olmayan ve zengin olsa da fakir olsa da insanın ihtiyaç duyduğu eşyalardır. Bu tür şeyleri vermekte cimrilik gösteren, ahlâken çok zelil bir hareket yapmış olur. Çünkü bu gibi şeyler ödünç verildiğinde onda hiçbir eksiklik meydana gelmez.
Güzel bir atasözümüz var, “az veren candan, çok veren maldan.” Küçük şeyleri veremeyenlerin büyük şeyler veremeyeceği malumdur. Yokluk içinde vermekle varlık içinde vermek de bir değildir.
Haşr Suresi
“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 9)
İbn Ömer’in anlattığına göre, ashaptan birisine bir koyun kellesi hediye edilir. O da: “Herhâlde komşumun benden daha çok ihtiyacı olmalı” diye düşünerek onu komşusuna gönderir. Herkesin aynı duygularla geleni komşusuna vermesi sonucu koyun kellesi yedi ev dolaştıktan sonra ilk sahibine geri döner. Bu olay üzerine Haşr suresinin 9. ayet-i kerimesi iner: “Kendileri zaruret içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler.”
Seyyid Kutub, Fî Zılal-îl Kur’an Tefsirinde, “Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi göç eden yoksul kardeşlerini kendilerine tercih ederler” ayetini tefsir ederken şunları söylüyor: Kişinin ihtiyacına rağmen başkasını kendisine tercih etmesi üstün bir erdemliliktir. Ensar, bu konuda insanlığın eşine rastlamadığı bir dereceye ulaşmıştır. Onlar her defasında ve her durumda insanların geçmişte ve günümüzde alışageldikleri sınırları harika bir şekilde aşmışlardır.
“Komşumuz ensar ise biz muhaciriz, biz ensar isek komşumuz muhacirdir.”