Seksenli yılların ortasıydı. Anadolu’nun yorgun ama vakur yüreğinde, bir taşra mahallesinde geçiyordu çocukluğum. Ne asfalt vardı yollarımızda ne gökyüzünü yoran neon ışıkları… Toprak yollar, soba borularından tüten ince dumanlarla birleşir, çocuk kahkahalarının altında yankılanırdı. Fakirlik vardı evet, ama yoksulluk değil; çünkü bir tas çorbayı ikiye bölmek maharet değil, insanlıktı. Kurban Bayramı böyle bir zamanda gelirdi;